Başlıktan da anlayacağınız üzere bu yazı "zaman" ile ilgili. Aslında konunun bir kısmında Einstein'ın meşhuuuur "İzafiyet Teorisi" bile geçecektir. Malum okullar başladı; hepimiz neşeli neşeli (!) okulumuza gidip, uslu uslu (!) derslerimizi dinliyoruz. Günler böyle geçip giderken bu gün girdiğim derste bir acı gerçekle karşılaştım! Ders bitmiyordu!!! Derse girdiğim amfide dijital bir saat vardı. Gözüm durmadan oraya takılıyor, ara olmasını bekliyordum... Bir bakıyorum saat 13:40 tekrar dönüp bakıyorum 13:42 olmuş; ama sanki o sırada hoca milyonlarca konu işlemiş gibiydi. Ne yapacağımı bilemedim, deftere karalamalar yapmaya başladım. Bir yandan da vicdan azabı çekiyordum dersi dinleyemediğim için... Böyle böyle derken anladım ki ders çok bereketliydi ve bitmiyordu. Zaman, dersin yanındaydı öğrencilerin değil. İşte o zaman dedim Einstein haklı! İzafiyet teorisi gerçek. Zaman göreceli bir kavram. Karşınızda geçmeyen zamanlar:
1) Konferanslar, okullar kısacası birşeyler dinlemek zorunlu olduğunda: Yazının girişinde de belirttim. Dersleri dinlemek zor. Hele de ilginizi çekmeyen bir konu ise ders dinle dinle bitmez; aslında dinleyeme dinleyeme bitmez. Aynı durum gidilen eğitim, konferans ve seminerler için de geçerlidir. Genelde bu tür yerlerde konusunda uzmanlaşmış kişiler konuşma yapar ve işin kötüsü bize anlatılan konuya hakimmiş gibi davranırlar. Biz de anlatılanları maalesef anlayamadığımızdan, işin ucunu bırakır ve başka şeylerle ilgilenmeye başlarız. Tavandaki noktaları saymak, acaba kaç kişi benim gibidir diye düşünmek, kalem çevirmek, resimde yeteneğimiz olduğunu keşfetmeye çalışmak, kafada bir şarkı söyleyip ritim tutmak gibi... Bence çoğu müzisyen ve sanatçı sırf bu durumlara katlanamadığı için yeteneklerini keşfetmişlerdir...
2) Azarlanırken: Kim azarlanmaktan hoşlanır ki? (Tabiki burada mazojistlerden bahsetmiyorum) Kimse azarlanmaktan hoşlanmadığına göre bir teori yapmak gerekirse "azarlanırken zaman geçmez". Eğer azarlanan bir çocuğa, şoföre vb. kişiye denk gelirseniz yüzüne dikkatlice bir bakın çoğu zaman "Bitse de gitsek tadında umursamaz bir tavır vardır", yani bir kulaktan giren diğer kulağa bile uğramadan çıkmaktadır. Bu yüzden lütfen azarlamayın zaman kaybı... (Kendim için bir şey istiyorsam...)
3) Sessizlik anında: İnsanların birbirini tanımadığı bir ortam düşünün. Mesela, iş görüşmesinin yapılacağı ortam. Bazı işler için çok fazla talep olabiliyor. Bu yüzden de birçok insan görüşme için bir salonda saatlerce bekleyebiliyor. Düşünün o ortamı birbirlerini elemeye çalışan insanların bulunduğu bir ortam. Gergin bir sessizlik ve üstüne üstlük de bekleyiş... Sizce bu zaman dilimi içerisinde dakikalar geçebilir mi? (Bu sorunun cevabını düşünürken sizin de ortamınızda bir sessizlik olduysa lütfen diğer maddeye geçiniz)
4) Sıra beklerken: "Nasıl yani?" demeyin. Size öyle bir sıra söyleyeceğim ki beni yüzde yüz haklı bulacaksınız. Saniyelerin hatta saliselerin en çok da geçmediği zaman "tuvalet" sırasıdır. Hem de çok zor durumdaysanız... Bence bu maddeye daha söylenecek söz yok...
6) Ramazan'da: Ramazan'dan derken iftar zamanlarından bahsediyorum. Eğer oruç tutuyorsanız, normalde çok hızlı geçecek bir gün aslında size bir aymış gibi gelir. Açsınızdır ve saat ilerlemiyordur, top patlamıyordur, çok feci bir durumdur anlayacağınız. Bu yüzden de geçen saniyeler size daha da bir anlamlı gelir. Her saniye karnınızın doyması için geçen bir zaman birimidir. İşte böyle bir şey...
Zaman görecelidir. Zamanınızın sizi yaşlandırmayacak kadar yavaş; ama unutamayacağınız anılarla yıllarca konuşabilecek kadar hızlı geçmesi dileğiyle. Okuduğunuz için teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder