Biliyorsunuz bu aralar havalar bir garip. En azından İstanbul'da öyle. Bir hafta boyunca her gün yağmur yağmasına hatta ara ara yağmurun sulu kara dönüşmesiyle hepimiz dedik artık kış geldi çattı. Bu kadar soğuk havanın ardından tam kazaklarımızı, paltolarımızı ve botlarımızı çıkarmışken hava bir anda yaz mevsimindeki gibi olmaya başladı. Bu zaman diliminde de insanlar hasta olmaya başladılar. Demem o ki işte geldi hastalık mevsimi! Bu mevsim insanların kişiliklerini analiz etmek için bulunmaz bir kaftan gibi düşünülebilir. Neden mi? Hemen açıklayayım. Bir insanın mızmız mı, nazlı mı yoksa vurdumduymaz mı olduğunu hastayken anlayabilirsiniz. Benden size garanti. İşte karşınızda maddelerle hastalanan insan manzaraları:
1) Hastalık hastası olanlar: Bu tipler genellikle havadaki bütün mikropları solurlar aslında solurmuş gibi davranırlar. Titizdirler. Erkek olanları bile yanlarında çanta taşırlar; çantalarında mendil, ıslak mendil ve yeni çıkan dezenfektan ürünlerini eksik etmezler. Ola ki, bu araçlardan birini unuttular, kendilerini eksik hissederler, güvenliklerinden kuşku duyarlar. Hayatlarındaki en kabus dönemler salgın dönemleridir. Öyle ki işi abartırlarsa 2-3 aylığına salgın olmayan bir yere göç edebilirler. Bu salgın dönemlerinde hasta olmasalar bile tedbir amaçlı türlü türlü vitaminler, sıkma meyve suları alırlar. Her yıl düzenli olarak doktor kontrollerinden geçerler ve genelde tahlil sonuçları üst ve alt sınır arasında olurlar; ama onlar bu sonuçla bile yetinmezler. En iyi sonuç gelene kadar ilaç almaya devam ederler. Yani bu insanlar hastalık hastalarıdır ve bir nevi ilaç bağımlısı olarak eczacı dostlarıdırlar. Sezonu başladığı an grip aşısını ilk vurulan insanlardandır. Bu tipler için aşı olmak acı veren bir şey değildir, aksine aşı olduklarından dolayı hastalıklara karşı dirençleri artacağından bu olaydan zevk bile alırlar. Sağlıklıdırlar özellikle salgın dönemleri kendilerini güvenleri tavan yapar. Tek kusurları vardır: " Sakınılan göze çöp batar" sözünü unuturlar...
2) Meydan okuyanlar: Bu tipler hastalık hastası olanların tam zıttıdır. Adları üstünde tam anlamıyla hastalıklara karşı meydan okuyanlardır. Felsefeleri: "Bana birşey olmaz" üzerine kurulmuştur. Kendilerine; aslında bünyelerine güvenleri tamdır. Hastalıkların insanın kafasında bittiğini söylediklerinden neredeyse hiç ilaç kullanmazlar. Öyle ki işi abartıp doktor mesleğinin çok gereksiz olduğunu bile söyleyebilirler. Eğer bu tipler yöneticilerse hastalık mazeretlerini hiç umursamazlar, öğretmenlerse öğrenci tarafından getirilen hastalık raporunu dikkate almazlar. Onlara göre mikrop küçüktür ve işlerini engellememelidir. Bu yüzden bu tipte tanıdığınız insanlar varsa hastalık konusunda daha dikkatli olun, bol vitamin alın...
3) Ortalığı yaygaraya verenler: Bu insanlar benim gözümde "ilgi çekmek" isteyenlerdir ve hasta olduklarında çekilmez olurlar. Küçücük bir burun akıntısı sızlanmaları için yeterli ve büyük bir sebeptir. İlk başlarda ilgi çekmek için telefon açarlar, konuşma esnasında durmadan burun çekerler, öksürürler. Karşı tarafın vicdanına göre olaylar gelişir. Eğer karşı taraf çok vicdanlı ise olaya ilk başlarda çorba getirmekle başlarlar. Hastayı yormamak için ellerinden geleni yaparlar; ama bu ortalığı yaygaraya veren tip olayı abartırsa olay çirkinleşir ve arkadaşlıklar bile kaybolabilir. Bence hastalıklar bazen kişilik testi olabiliyor... Bu tiplere karşı dikkatli olunuz öyle çok da alttan almayınız...
4) Psikolojisi bozulanlar: Bu tipler küçücük bir mikropun kendi bünyelerine bu kadar zarar verdiğini içten içe sindiremezler ve sırf bu nedenden dolayı psikolojileri bozulur. Çünkü normalde egoları çok büyüktür ve tek hücreli nereden geldiği belli olmayan bir canlı o insanı yataklara düşürmüştür. Bence bu tiplerin soğuk algınlığı ilacından önce depresyon için hafif ilaçlar alması gerekmektedir.
Bu liste böyle uzar gider. Benden size tavsiye en güzeli vitaminli yiyecekler yemek... Sağlıklı bir kış geçirmeniz dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder