Okuduğum üniversitenin şehri ile ailemin yaşadığı şehir farklı ve uzak yerlerde olduğundan; yıl içinde tatillerde bol bol yolculuk yapıyorum. Bazıları uçakla oluyor bazıları otobüsle. Bu gün de o uçak yolculuklardan birini yaptım ve ortamı gözlemledim biraz. Bunları da diğer yazılarımda olduğu gibi kronolojik sıraya koyarak anlatacağım:
1) Güvenlik kontrolleri: Sırf bu güvenlik kontrolleri yüzünden otobüs hayatına geri dönebilirim. Cinnet geçiriyorum resmen. Çoğu botlarda bulunan bağcıklar için olan demir aparatlar bile ötüyorlar. Tamam güvenlik, bu ara kimseye güven olmaz ama daha düzenli bir sistem yapılmalı. Bunun dışında ise genelde otobüsten inilir bir itiş kakış içinde sıraya girilir. Tabi biz insanlar son dakikacı olduğumuzdan dolayı sıra bize gelene kadar ne mont çıkarırız, ne bozuk para ne saat ne kemer ne cep telefonu. İlk önce sıra bize bir gelecek sonracıma başlıyacağız üstümüzdeki bütün metal eşyaları dökmeye. Mutlaka küçücük bir bozuk para kalıntısı kalacak ve tekrardan geçmek zorunda kalacağız. Böyle derken bir bakmışız uçak saati gelmiş.
2) Bavul kilogram limiti: Bu çoğu üniversite öğrencisinin uçak yolculuklarında en temel problemlerden biridir. Anneler oğlum/kızım aç kalmasın oralarda diye dolmalar dersiniz, börekler, çörekler, pastalar vs. doldururlar bavula. Buraya dikkat çekmek istiyorum: bizim şahsi eşyalarımız değil yemek ağırlık yapmaktadır. Sonra ne mi olur? Tabi ekstra ücret ödemek zorunda kalırız. Çünkü limiti aşmışızdır. Yani demem o ki o yemek paraları yine biz öğrenci milletinin burnundan gelir :)
3) Uçağa gitmek için bekleme salonunda sıraya girmek: Bu olayda başlı başına enteresan. Şimdi uçak orada ve bizi almadan kaçmayacak bunu biliyoruz. Çünküüüüüü yüzmüşüz yüzmüşüz kuyruğuna gelmişiz, uçağın arkasından su döküp yolculayacak değiliz ya. Binme zamanı gelince kimlik kontrolünden geçip bineceğiz bir şekilde. Mızmızlanmak niye? . İnsanlar erkenden kapının önünde sıraya giriyorlar. Bir de işin ilginç yanı yer kapma durumu da yok. Kimse uçakta ayakta gitmiyor. Herkesin yeri de belli. Eeeee amca/teyze sorununuz ne oturup etrafınızı izlesenize? Nedir o ayakkabıları eskitme nedeni?
4) Uçağa yerleşmek: Şimdi uçağı 2'ye bölelim. Kanattan kokpite olan bölüm ile kanattan kuyruk kısmına kadar olan bölüm. Uçuş görevlileri de uçağa girmeden belirtir ön kapıdan ya da arka kapıdan girin diye; amma lakin biz dinlemeyiz. Uçak kaçacak ya illa bir an önce uçağa girmeliyiz. Veeeeeee zafer en arka sırada oturmam gerekirken en önden bindim. Bak bakalım kaç saatte geçebiliyorsun yerine? Bir de insanlar üst dolaba yerleşecek eşyaları ağır ağır insanlara yol vermeden yaptığından; önden en arkaya geçmek tam bir eziyet halini alıyor:
5) Uçuş anı: Bu an için belki çok şey yazılabilir; fakat ben bir noktaya değinmek istiyorum. Bebekler!. Efendim bekleme salonunda sevimli mi sevimli görünen bebekler uçağın içinde tam bir canavar dönüşüyorlar. İçlerine bir şey kaçıyor sanki. Bunun nedenini bir türlü anlamış değilim. Bunlara ek olarak bu bebeklerin uçaktaki pozisyonları şu şekilde dağılım göstermektedir; ön- arka- kanatlar. Bu 3 yerden kuşatır bizi ve uçuşu dayanılmaz hale getirir. Bence bebekli yolcuların bir arada oturturması gerekir. Belli mi olur 20 yıl sonra facebook'tan birbirlerini bulurlar :).
6) Uçaktan ayrılma: Burada da şöyle bir durum oluyor. Uçak havaalanına iner inmez durmadan insanlar; pilot ve hosteslerin ikazlarına rağmen "Müsayit yerde bırakır mısınız?" mantığı ile kemerleri hemen çıkarırlar. Burada amaç ne bilmiyorum gerçekten. Uçaktan inme anı da bekleme salonundaki gibi olur. Merdiven gelmeden ayaklanmalar vs. Sanki uçak üstümüze tapu yapacak :D.
Aslında yazacak daha çok madde var ama onu ilerleyen yazılarımda belirteceğim :). Buraya kadar okuma sabrı gösteren herkese teşekkür ederim :).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder