1 Eylül 2010 Çarşamba

Aslında Hepimiz Koçuz!

Bildiğiniz gibi bu aralar Dünya Basketbol Şampiyona'sı yapılmakta. Hem de Türkiye'de. Yani bu dönem milli duygularımızın daha da kabardığı bir dönem. Basketbolla hiçbir alakası olmayan insanları bile milli maçları izlerken bulabiliriz. Ben de maçları izleyen çoğunluktan biriyim. Boyuma bakmadan basketçi gözüyle maçları izliyorum. Sonuçta teknik direktörlerin uzun olması gerekmiyor değil mi? Kendimi de böyle avutuyorum işte. Neyse geçtiğimiz gün Türkiye-Yunanistan maçını izliyorum. Bir anda kendimi otururuken, bacaklarımı gerginlikten sallarken ve maç hakkında yorumlar yaparken buldum. "Aferin Kerem güzel oyun kuruyorsun, ama alan savunmasını çok kötü yapıyoruz. Nasıl üçlük atabiliyorlar bu kadar rahat?" derken bir anda şok oldum. Çok da iyi bilmediğim bir konu hakkında ahkam kesiyordum. Bir de bunun üzerine "Maçı sunan spikerin iki oyun kurucuyla oynamalıyız" gibi önerileri durmadan dile getirdiğini duyunca anladım ki bu bizim millet olarak huyumuz. Bu yüzden de böyle milli maçları hatta bütün maçları izleyenleri maddelere ayırdım. Maddelerle maç izleyenler:

1) Ahkam kesenler: Bu tipler kendilerini tuttukları takımın teknik direktörleri sanırlar. Maç izlerken takındıkları tavır şöyledir. Ellerinde bir içecek, varsa önlerinde bir tabak çerez bulunur. Oturdukları yerden: "Böyle pas mı verilir?, Bu ne biçim savunma?, Bizim sokakta top oynayanlar bile yapardı o atışı!" gibi serzenişlerde bulunurlar. Her an avını bekleyen aslan gibi tetiktedirler. Sayı olduğunda saliselik bir zaman biriminde ayağa kalkıp sevinçle bağırabilirler. Bu yüzden bu tiplerle yaşıyorsanız ani hareketlere hazırlıklı olmanız gerekir. Panik atak geçirmemeniz açısından söylüyorum...


2) Kabullenemeyenler: Bu gruptakiler kendilerini yenildiklerinde belli ederler. Yendiklerinde hiçbir sorun çıkarmazlar. Bu grubun diğer bir ismi de "mızıkçılar" olabilir. Çünkü bu tiplerin yenilmeye tahammülleri yoktur bu yüzden de yenilgilerinin nedenlerine inmek adına türlü türlü bahaneler bulabilirler. En sık başvurulan bahane ise "Hakem taraf tuttu"dur. Bu arkadaşlara sorarım "Eeeee siz yenerken hakem taraf tutmadı mı?" Bu gruptakilerle arkadaş olanlara şöyle bir öneri bu insanlarla maç yapmayın yaparsanız da aynı takımda olun.

3) Soğukkanlı davrananlar: En sevdiğim tiplerdir. Halk içinde tabir edilen "cool (kuul)" sözü sanki bu gruptaki insanlar için yaratılmıştır. Çok önemli bir maçta bile sayı kaçırılsa hiç seslerini çıkarmazlar maçın sonuna kadar sabırla beklerler. Eğer sonuç yenilgi ise "Sağlık olsun bir daha ki sefere, iyi olan kazandı" diyerekten "fair play" ruhu yani " maç biter dostluk kalır" ruhunu yansıtırlar. Benim düşüncem bu insanlar çok iyi yönetici olabilirler. Çünkü adamlar sakin olmak için doğmuşlardır. Kriz anlarını büyük bir soğukkanlılıkla idare edebilirler. Takdir edilesidirler...

4) Mecburen izleyenler: Bu insanlardan maç izlerken uzak durmak gerekir. Çünkü maç izleyenin hayatını maç süresi boyunca zehir edebilir! Nasıl mı? Tabiki sorularıyla. Mecburen izliyorsa kurallardan haberi yoktur ve ilgili gözükmek için değişik sorular sorabilirler. Bunlardan bazıları "Ofsayt ne demektir?, Hakem elini yumruk yapınca ne oluyor?" gibi sorulardır. Bir de bu tipler olayı daha da abartıp en basit yol olan hakemin maçı kötü yönettiğini söyleyebilirler. Sırf kendilerine yandaş bulup yalnız kalmamak için. Mecburen izleyenlerin maç süresi boyunca kişilik problemleri vardır. Dikkat etmek gerekir.

Size soruyorum sizce siz hangi tipsiniz? Yoksa teknik direktör müsünüz? Ya da hakemi kötüleyen bir yorumcu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder